28 Ocak 2011 Cuma

Eşcinsellik Nedir?

(Daha fazla bilgi için http://www.escinsellik.org )
escinsellik-org-3Psikoloji biliminin üç büyük öncüsü olan Freud, Jung ve Adler eşcinselliği patolojik bir durum olarak görmüşlerdir. Freud'la başlayan, erken dönemli bir yığın psikodinamik araştırma ve teori, eşcinselliğin doğuştan getirilen doğal bir durum olmadığını göstermiştir. Ancak bugün eşcinsellik birçok ülkede bir bozukluk olarak yer almamaktadır. Eşcinselliğin bir bozukluk olarak görülmemesine sebep olan herhangi bir yeni araştırma yapılmamıştır, profesyonellerin tartışmalarına son verip bu konuda son sözü söyleyen ise kapitalist sistemin dayattığı politikalar olmuştur. Aynı şekilde
hoşgörü­süz bir imaj vermemek için dikkatli davranan hekimler ve entelektüeller de eşcinselliği normal kabul etmişlerdir. Fakat sokaktaki vatandaşlar için aynı şey söz konusu değildir, onlara göre bu durum hiç de normal bir eğilim değildir. "Eşcisellik ne bir hastalıktır ne de moral bir yoksunluktur. Sadece toplumdaki bir azınlığın sevgiyi ve cinselliği ifade tarzıdır. Gayların ve lezbiyenlerin , ruhsal olarak sağlıklı oluşu birçok araştırma ile belgelenmiştir.
Araştırmalar cinsel yönelimin temelinin yaşamın ilk yıllarında hatta olasılıkla kısmen doğumdan önce atıldığına işaret etmektedir. Eşcinselleri "Onarma" girişimleri psikolojik üniformaya bürünmüş sosyal önyargıdan başka bir şey değildir. Cinsellik ve cinsel yönelim, varlığımınızın temel unsuları olarak kişisel koheziflik duygumuzun ve dünyada rahat ediş düzeyimizin önemli belirleyicileridir. Eşcinselliğin bir hastalık veya ahlaksızlık olduğu varsayımı, bu azınlığa dahil bireyler için kendini ifade etme, sevme ve insanlığa bağlılığın en derin formlarını acı çektirici bir suçlanma ve kendinden nefret etme yoluyla bu an bir duygusal, sevisel ve spiritüel hapishane yaratır. Sağlıklı ve kendi insanlığı ile barışık heteroseksüeller, eşcinseller nedeniyle içsel tehdit yaşamazlar. Sağlıklı heteroseksüeller, eşcinselleri baskı altına alma gereği duymazlar. Sağlıklı heteroseksüeller eşcinselleri onarmaya kalkışmazlar. Bu gün toplumun karşısındaki esas mesele neden insanların birbirini belli bir şekilde sevdikleri veya bu sevgiyi aradıkları değil, nasıl olup da bazılarının sevmekte bu kadar yetersiz olduğudur." Yukarıdaki deklerasyonda eşcinsellik tek bir durum, yönelim veya hastalık olarak ele alınmıştır, oysa ki eşcinsellik 12 alt tipi olan bir hastalıktır ve bazı alt tipleri (eyleme vurulmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik) tedavi edilebilir.
Eşcinsellere verilen adlardan en çok kullanılanlardan biri yabancı bir dilden aktarılmış olan homoseksüel kelimesidir. Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nde homoseksüelin karşılığı ise; cinsel isteklerini kendi cinsinden kimselerle yatıştırmak huyunda olan kimsedir. Cinsel terslik olarak da adlandırılan eşcinsellik; erkek veya kadın olarak bir insanın libido yönelimi ve doyumu itibariyle yine kendi cinsine sevgi ve cinsel ilişki arzusu ile dönmesidir.
Eşcinsellik kapalı bir kutu gibidir. Kişinin eşcinselliği anlaması ve bu konuda kendisine ya da çevresindekilere yardımcı olabilmesi için öncelikle aydınlanması ve neden bu duyguları hissettiğini anlaması gerekir. Çünkü eşcinsellik doğuştan gelmez, genetik geçişi olan bir hastalık değildir, gelişimsel bir problemdir ve genellikle erken çocukluk yıllarında, çocuk ile aynı cins ebeveyn arasında yaşanan problemlerden kaynaklanır.
Heteroseksüel gelişimin sağlanmasında her iki ebeveynin ortak katkı ve desteği gerekir. Böylece çocuk, kendini karşı cins ebeveynden ayrıştırıp aynı cins ebeveyn ile özdeşim kurabilir. Bu özdeşim başarısız olursa, cinsel kimliğinin içselleştirilmesinde de başarısızlık meydana gelebilir. Yani baba veya anne yoksunluğu başta olmak üzere aile dinamiklerinin kişi üzerindeki olumsuz etkileri sonucu eşcinsellik gelişebilir. Cinsiyet özdeşimini başarıyla tamamlayamayan çocuk, sadece babasına veya annesine yabancılaşmakla kalmayıp hemcinsi akranlarından da uzaklaşabilir. Şu an ki bilimsel veriler eşcinselliğin genetik temellere dayanmadığını gösteriyor. Yani genetik olarak herhangi bir anormalliği olmayan bir insan, kadın veya erkek cinsiyetiyle doğar. Biyolojik cinsiyeti ve daha sonrasında gelişen cinsel kimliği, bir kaba benzetebiliriz. Çevresel etkiler bu kabın içindeki sıvının yalnızca yoğunluğunu değiştirebilir, özünü değil. Yani eşcinsellik özdeki heteroseksüelliğe aykırı bir duygulanım ve yaşantıdır.
EŞCİNSELLİK RUHSAL BİR BOZUKLUK MUDUR?
Eşcinsellik uzun yıllar, bir kimlik bozukluğu, hastalık veya sapıklık olarak algılanmıştır. 1974 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği ve daha sonra 1992 yılında Avrupalılar (ICD) eşcinselliğin sapıklık veya sapkınlık olmadığı kararını almışlar ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmışlar, ancak normal bir davranış olduğunu da söylememişlerdir. Yani "eşcinsellik normal dışı bir davranıştır ama sapkınlık değildir" demişlerdir. Bu nedenle eşcinsellik halkta, politikacılar arasında ve bilim çevrelerinde hala tartışılmaktadır. Çünkü cinsel sapkınlık; cinsel açıdan sağlıklı olmama ve dolayısıyla normal olandan sapma durumudur, yani küçük çocuklara karşı hissedilen cinsel istek, her tür fetişizm, kişinin birlikte olduğu kişinin idrarını içmesi yahut dışkısını yemesi ve tüm bunların cinsel haz uğruna yapılması vb. durumların genel ismidir. Bu açıdan bakıldığında eşcinsellik bir sapkınlık değildir.
Peki, eşcinsellik bir hastalık mıdır? Eşcinsellik alkolizm gibi bir hastalıktır. Ancak her alkol alan kişiye hasta diyemeyeceğimiz gibi eşcinsel arkadaşlarımıza da hasta demek doğru değildir. Yani "alkolizm bir hastalıktır, ama alkol alan kişiler hasta değildir" mantığında olduğu gibi; eşcinsellik bir hastalıktır ama eşcinseller hasta değildir. Kişi hasta olup olmadığına kendi karar vermelidir. Eşcinsel yönelimlerinden duyduğu rahatsızlığı ifade eden ve tedavi arayışında olan kişilere "hasta" denilebilir ve isterlerse tedavi olabilirler. Bugün, bazı biyolojik belirleyicilerin alkolizmin ortaya çıkmasında rol oynadığı görülmüş olsa da, alkolizm hala tedavi edilmesi gereken toplumsal bir problemdir. Eşcinsellikte tek bir yapı değildir, çeşitli alt tipleri vardır ve eşcinselliğin bazı tipleri tedavi edilebilir. Çünkü cinsel davranışlar, insanın kimliğinin sadece bir yönüdür. Kimlik, diğer insanlarla olan ilişkiler yoluyla sürekli olarak derinleşen, gelişen, hatta değişen bir yapıdadır.
Ruhsal bozukluk veya anormal davranış ise, göreceli kavramlardır. Zira öncelikle normalin tarif edilmesi gerekir. Yaşadığı toplumdaki kişilerin çoğunluğunun değer yargılarını benimseyen ve toplumun geneline uygun davranan birey "normal", aykırı hareket eden birey ise "anormal" olarak adlandırılabilir. Bu açıdan bakıldığında eşcinsellik anormal bir davranış olarak görülebilir. Ancak ruhsal bozukluk olup olmadığını belirleyen en önemli etken ise; kişinin kendini nasıl hissettiğidir.
Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da, eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu nedenle psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkânı sağlamamak, "bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir" demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.
EFEMİNE OLMAK EŞCİNSELLİK DEĞİLDİR
Eşcinsellik kavramı birçok farklı eğilimi veya tanımı içinde barındırabilir. Türkiye'de eşcinsel denince, çoğu kişinin aklına ağır makyajlı şarkıcılar, travestiler, kırıtarak yürüyen ve kadınsı giyinip konuşan, dar blucinli genç erkekler gelebililir. Tabi bu durum bir kavram karmaşasını da beraberinde getirmektedir:
"Travesti ve eşcinselin farkı nedir?"
"Efemine olmak eşcinsellik midir?"
"Kadın kıyafeti giyenler eşcinsel midir?"
"Kibar ve nazik olmak eşcinselliğin belirtileri mizdir?"
"Her iki cinse de ilgi duymak nasıl bir duygudur?" vb.
Heteroseksüel; karşı cinse ilgi duyan kişidir.
Eşcinsel; kendi cinsine ilgi duyan kişidir.
Lezbiyen; kendi cinsine ilgi duyan ve eyleme vuran (kendi cinsiyle ilişkiye giren) kadındır.
Gay ise; kendi cinsine ilgi duyan ve eyleme vuran (kendi cinsiyle ilişkiye giren) erkektir.
Biseksüel; her iki cinse de ilgi duyan kişidir.
Travesti; kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olan ve karşı cinsin giysilerini giymekten hoşlanan kişidir.
CD; karşıt cins kıyafeti giyen anlamına gelebilecek "crossdresser" demektir. Daha çok, ender olarak eşcinsel eğilim taşıyan, çoğunlukla heteroseksüel bir cinsel yaşamı olan ve travestiliği gizli olarak yaşayan kişiler için kullanılan bir terimdir. Ayrıca CD denilince, kadın kıyafeti giyen erkek akla gelir, kadınların erkek kıyafeti giymesi bu tanıma sokulmaz.
Eşcinsellikle transseksüellik aynı değildir, farklı kavramlardır. Transseksüel ; kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olmayıp karşı cinse geçmek isteyen ya da geçmiş kişidir.
Homofobi; eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı mantık dışı kin, nefret ve aşağılama şeklindeki haksız yargıların beraberinde getirdiği, eşcinsellere şiddet uygulanmasını savunma veya şiddet eylemlerinde bulunmayı içeren davranış ve tutumlar olarak tanımlamaktadır. Yani referans noktası eşcinsellere saldırı ve şiddet uygulanması, şiddetin savunulmasıdır.
Efemine ise; Türkçe'de kadınsı anlamındaki kullanılan bir sıfattır ve bir erkeğe ait kadınsı nitelikleri betimlemek için kullanılır. Yani efemine olmak eşcinsellik değildir.
Ülkemizde halk arasında üç tür eşcinsellik tanımlamaktadır. Bunlar;
—ibne
—aktif-pasif eşcinsel ve
—gay şeklinde sıralanabilir.
Türkiye'de eşcinsellik kavramı genellikle penis-makat birlikteliği yani anal seks üzerine oturtulmaya çalışılmıştır. Bu kavramlaştırmaya göre "ibne" kelimesi, halk arasında götünü bir başka erkeğe veren ya da verdiği sanılan erkek olarak tanımlanmaktadır. Bu çok yanlış ve hakaret içeren toplumsal damgalama sonucunda, ibne olarak tanımlanan kişiler, eşcinsel ilişkilerde pasif ve kadınsı rolü üstlenmekte, suçlanmakta, aşağılanmakta ve alay konusu olmaktadır.
Kişilerin cinsel kimliklerini belirleyen ana yapı cinsel yönelimleridir. Yani kesin ve açık bir şekilde cinsel ilişkiye katılan bireyler sürekli olarak aktif, girici rolünü oynamaya devam ederken, diğeri pasif girilen kişi konumunda kalabilir. Pasif eşcinseller "erkekliğin yüz karası" olarak toplumdan dışlanırlar, aşağılanırlar, değersizleştirilirler, kınanırlar veya fuhuşa zorlanırlar. Ama erkeksi aktif eşcinseller, toplumsal ilişkilerde daha az sorun yaşarlar. Bu nedenle eşcinsel arkadaşlarımızın bir kısmı, eşcinselliği kimliklerinin veya kişiliklerinin bir parçası olarak kabul etmelerinden sonra, kendilerini kadınlarla özdeşleştirmekte ve sözde kadınsı nitelikleri içselleştirmektedir.
Gay kimliği Türk toplumunda var olan bir diğer eşcinsellik türüdür. Daha çok şehirli, Batı kültürüyle yakın ilişki içinde olan, maddi anlamda sorunu olmayan, doğru dürüst işi gücü olan, genç ve üst düzey eğitim almış kişilerde görülür.
Gay kelimesi 1950'li yıllardan itibaren özellikle Amerikalı eşcinsellerin kendilerini eşcinsel olmayan genel topluma ifade etmek için kullandıkları ve politik anlamı olan bir kavramdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder